Çocuklar İnsandır!
Çocuklar İnsandır!
Yaşar Kemal, “Çocuklar İnsandır” adıyla basılan kitabın içinde yer alan röportajında şöyle söylüyor: “İnanmadım hiçbir zaman çocukların, insanların çocuklara davrandığı gibi çocuk olduklarına. Basbayağı insandır onlar.” 1 Kemal bu saptamasıyla, modernizmin ortaya çıkışı, gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte çocukların giderek tüm dünyada “maruz” kaldığı ayrımcılığı şiirsel bir dille açık ediyor. Yaşadığımız dünyada çocuklar çocuk, yetişkinler insandır ve çocuklar ancak yetiştiklerinde insan olma potansiyeli taşırlar! Bu saptamadan hareketle bu yazının hedefi, dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturan çocukların, bir sosyo-politik grup olma süreçlerini Avrupa merkezli bir tarihsel gelişim içinde ele almaktır.2 Başka bir ifadeyle, bir yandan çocuk haklarını doğurarak çocukların desteklenmelerini sağlarken, diğer yandan çocuğu yetişkinden ayırarak yapabilirliklerini sınırlandıran “modern çocukluk” anlayışını, kısaca tartışmak ve bugün çocuk ve yetişkinin daha eşit biçimlerde bir arada olduğu bir topluma ulaşabilme olanaklarını değerlendirmektir.
Phillippe Aries 1962’de Çocukluğun Yüzyılı3 adlı çalışmasını yayımlandığında, çocukluğun sosyolojik ve giderek politik bir tartışmanın öznesi olmasına vesile olacağını tahmin etmemiş olabilir. Ancak bu çalışmada, Avrupa’da Orta Çağ’daki çocuk algısının, modern zamanların Avrupası’ndan hayli farklı olduğu; dönemler arasındaki toplumsal yapılanma farklılıklarına bağlı olarak çocuk ve yetişkin arasındaki ilişkinin ya da her iki grubun toplum içinde varoluş hallerinin 1960’larda -ve bugün- olduğu gibi keskin ayrımlar taşımadığı tezini ortaya koyması, çocukluğa bir toplumsal özne olarak bakılmasının kapısını aralamıştır. Aries’nin tezinin ispat araçları ya da yorumları, çeşitli biçimlerde eleştirilse de, çocukluğun toplumsal bir kurgu olduğu; içinde bulunduğu toplumu şekillendiren ekonomik, politik ve kültürel unsurlara göre biçimlendiği, farklılaştığı, dönüştüğü görüşü bugün sosyal bilimlerde genel bir kabul görmektedir.
Başka bir ifadeyle, çocuk içinde yaşadığı toplumun bir ürünüdür. Öyleyse çocukluk, insan hayatındaki doğal biyolojik bir aşama olmaktan öte, tarihsel ve politik olarak biçimlenen bir toplumsal kategoridir. Verili bir toplumda çocukluğun nasıl tanımlandığını gösteren ise, çocuklar ve yetişkinler arasında, özellikle gündelik yaşam pratiklerinde açığa çıkan ve grupların “belirlenmiş” yapabilirliklerine bağlı olarak biçimlenen ilişkidir. Belki şu iki soru durumu daha açık ifade eder: İnsanın 18’inden önce oy kullanamayacağına ama 12’sinde suç işlerse ceza alabileceğine; 16’sında evlenebileceğine ama araba kullanmayacağına ya da 15’inde çalışabileceğine ama içki satın alamayacağına kim karar veriyor? Ve bu kararın genel kabul görmesini sağlayan kaynaklar, dayanaklar neler?
Bu makalenin KA Dergi 9. Sayıdan alınmıştır. Konun devamı ile ilgili detaylı bilgi için https://www.ka.org.tr/dosyalar/file/Yayinlar/KA-Dergi/KaDergi_S9.pdf